3 Ekim 2018 Çarşamba

PUSULA 🌼🌎💪


Selam millet

Görüşmeyeli baya oldu yazamadım yoğunluktan.. ‘Ne yoğunluğun vardı bu kadar’  derseniz vallahi ben de bilmiyorum sanki hiçbir şey yapmamışım gibi ancak öyle değil tabi ☺️

Bir de bizim küçük oğlan el ayak ağız hastalığı denen bir şey varmış ondan geçirdi ateşlendi, huysuzlandı falan üç gece zaten acillerdeydik neyse iyi şimdi çok şükür. Bu hastalık moda şu ara herkeste duyuyorum, genellikle çocuktan çocuğa bulaşıyormuş aman dikkat !!

Neyse hadi konumuza geçelim ;

Bugün 'AİLE’ yi  kaleme almak istedim. Aslında anlatılamayacak kadar yoğun, yazılamayacak kadar geniş bir konu ancak elimden geldiğince dillendirmeye çalışacağım.

Ben aile olmayı sadece anne baba ve çocuklardan oluşan bir grup olarak görmüyorum. Öyle olsa boşanma diye bir olayda olmazdı.
Kendini ait hissettiğin yer, sarıldığın bir ten,  güvendiğin bir ‘el’, sahiplendiğin bir hayvan, bir arkadaş, evlat edindiğin bir bebek ya da bir çocuk senin kocaman ailendir.  Önemli olan da hissettiğin değil midir zaten?
Fırtına kopsa , küçük bir deprem olsa ilk aklına gelen şeydir.
Ya da uzaklarda en çok özlediğin, sarılmak istediğin, kaygı duyduğun, dua ettiğin!
Bir süre arayamadığında içine dert olan sebeptir. 
Resmine bakıp sen farkında olmasan bile yüzünde yarattığı tebessümün adıdır aile.
Bir derdin olduğunda her ne kadar belli etmemeye çalışsan da karşı tarafın çoktan anlayıp senaryolar yazmaya başladığı, sormaya çekindiği, senin için endişelendiği atmosferdir.  
Çoğaldıkça sevindiren, kaybedince üzendir.
Ömrün boyunca göğsünde taşıdığın kolyen, sana yönünü bulmanda yardım eden pusuladır. 
Mutluluk endeksindir. 
Nazının en kabul gördüğü, yemeğini en rahat yediğin, bazen en sinirlendiğin, bazen en şımardığın, bazen güldüğün, bazen ağladığın,  bazen de en çok sevdiğin mevsim gibidir.
Söylediğin yalanları en çok yakalayan, gerçeklerle yüzleştiren ve en adil şartların bulunduğu bir mahkemedir.
İster kız, ister bağır- çağır, ister kapıyı vur çık ancak her şeye rağmen  tıpış tıpış geri geldiğin, ‘Çok sinirliydim, özür dilerim’ i en rahat söyleyebileceğin yerdir!
Başardığında gerçekten sevinen, başaramadığında  bazen eleştiren bazen de ‘olsun boş ver’ diyendir.
En güvenli kucak, emniyet kemerin gibidir. Seni yolculuğun boyunca koruyup kollayacak olan O kemer,  sakın onu ihmal etme ! Onu sardığın sürece güvendesin.

Nefes alacak bir atmosfere, yönünü bulacak bir pusulaya, tadını çıkaracağın bir mevsime, vicdanını sorgulayacak bir mahkemeye ve seni koruyacak bir emniyet kemerine sahipsen senden daha iyisi yok!!

Son olarak;
Aile, dünya genelinde herkes için en kutsal müessese ve en değerli hazinedir.  Biz Türklerin aile bağları ise bana göre dünya üzerinde yer alan en güçlü ve değerli hazine..  Çünkü biz yeri gelince çekirdek, yeri gelince kocaman bir aile olmayı çok iyi biliyoruz. 💫

Hadi eyvallah!









11 Eylül 2018 Salı

EĞİTİM ÇARPSIN!! 👩🏻‍🎓👩🏻‍🏫👩🏼‍🔬👸



Selam millet!

Dizi sezonu açıldı herkes favori dizisini ya da dizilerini bekliyor. Benim tek favorim ‘Avlu’ dizisi muhteşem oyunculuk, muhteşem kurgu ancak umarım her dizi gibi sonuna doğru saçmalamaya başlamaz.
Hele bazı diziler sonuna doğru değil direkt başından saçmalamış durumda! Karısını aldatan, aldatmakla kalmayıp sevgilisini aile içine kadar sokan sözüm ona bir aile babası ve etrafında dönen olaylar.
Bu diziyi insanları güldürmek için mi yayınlıyorsunuz? Biz buna ‘güleriz ağlanacak halimize’ diyoruz özetle.
Türkiye’de bu sebeple ne cinayetler işleniyor, ne yuvalar dağılıyor olay sizin anlattığınız kadar mizahi değil maalesef. Ve en üzücü tarafı bu dizileri çocuklarında izliyor olması. Acaba ‘benim babam ve  annem de böyle olur mu’ diye kendi dünyalarında neler kuruyorlar kim bilir !
Her dizinin ya da filmin konusu izleyiciye farkındalık yaratma, bir katma değer sağlama niteliğinde olmalı. Maalesef dizilerle yaşayan bir toplum olarak bu tarz senaryolara ihtiyacımız var.
Geçenlerde bir film izledim adı ‘JOY‘  Jennifer Lawrence ve Robert De Niro başrolde. Filmde verilen mesaj o kadar net ve güzel ki! Asla pes etmemen ve hayallerinin peşinden gitmen konusunda bir hikaye yaratılmış, şiddetle öneririm, izleyin. Dizi konusu şimdilik bu kadar.

Aslında bugün yazmak istediğim konu kız çocuklarıydı, okula gönderilmeyen kız çocukları ancak dün akşam zap yaparken dizilere denk geldim ve bu konuya da değinmeden geçemedim.

Gelelim asıl meselemize,
Ben, çok şükür ki okumuş, üniversiteyi bitirmiş, yüksek lisans yapmış,  çocuklarını da topluma, insanlığa hizmet etmek, katkı sağlatmak için yetiştirmeye çalışan, destek olan hem bir birey hem de bir anne olarak buradan sesleniyorum. 

Ey kızını eğitim hayatına katmayan, okula göndermeyen anne ve baba!  Neden korkuyorsun?
Kızının insanlığa, vatana ve millete hizmet etmesinden mi? Çok başarılı bir bilim insanı olup sesimizi dünyaya duyurmasından mı?  İyi bir öğretmen olup herkese doğruyu öğretmesinden mi? iyi bir doktor olup kurtaracağı hayatlardan mı? Başarılı bir lider olup zamana yön vermesinden mi? Düşüncelerini rahatça söylemesinden mi? Hakkını aramasından mı? Ya da Kendi vizyonunu belirlemesinden mi?  

Peki neden gururlanıyorsun?
Kızın cahil kaldığı için mi?  Erken yaşta kocaya verdiğin için mi? Daha çocuk yaşta doğurttuğunuz için mi? Kocasından dayak yediği için mi? Kendi ayakları üzerinde duramadığı için mi?  Onun mutsuz olması mı seni gururlandıran? Bırak bu saçma gururu! 

Senin kızın ben ve benim gibi tüm milyonların geleceği ve sen o geleceği bizim elimizden alamazsın.  Hepimizin bir yaratılış sebebi var, bu sebebe sen mani olamazsın.
Nesline dönüp baktığında görmek istediğin manzarayı sen çizeceksin. 

İyi bir evlat ve birey yetiştirmek istiyorsan önce korkularınla yüzleş! Ve hayal et!!

Ya gün olur o kızın bir kürsüye konuşmacı olarak çıkar ve sen onu izlerken ‘işte bu benim kızım’ dersin. Ya da gün olur dayak yemekten her yeri yara bere içinde kapına dayanır ‘işte bu benim eserim’ dersin. 
Yani ya dua olursun ya da beddua.

Son sözüm sana bu.  

MEB bu konuda işi sıkı tutuyor ancak zihniyetleri değiştirmediğimiz sürece geleceğimiz ‘korkaklar’ tarafından elimizden alınmaya devam edecek dostlar. Bu konuda daha fazla hassasiyet lazım.
MEB İhbar hattı 444 0 632 görürseniz, rastlarsanız paylaşın.

Hepimizi eğitim çarpsın!!

Hadi eyvallah, İro

(Bu hafta biraz erken yazdım, bu konunun acelesi vardı)














7 Eylül 2018 Cuma

Sosyal Meydan 🕺🏼💃🏻


Selam millet, herkes iyi mi?



Telefona bakma sıklığımız o kadar arttı ki, bunda sosyal medyanın etkisi tabi çok yüksek. Cep telefonu olmayan birine hastalıklı gibi bakmaya başladık, sanki bizden değil. ‘Nasıl olmaz ya? Şaka mısın? Telefonsuz insan mı olur ’ gibi gibi.
E çok doğal!  yeni doğan bebeler bile ana karnından çıktığı an önce ebesini sonra fotoğrafını çeken o telefonları görüyor. 

Ayrı bir örnek; Geçenlerde asansör bekliyorum,  asansör bulunduğum zemin kata geldi ve içinden beş kişi falan indi, kadın erkek inenlerin hepsi elindeki telefona baka baka tek sıra halinde önümden geçit yapar gibi geçtiler.  Yani el hareketi çek, nanik yap kimsenin ruhu bile duymaz. 
Resmen telefon ve sosyal medyanın kölesi olduk! o kadar geniş bir ‘meydan’ki koş koş bitmiyor ve her gün yeni bir şey keşfediyorsun.

Ben sosyal medyayı seviyorum sevmiyorum değil ancak garibime giden çok olay var;

Özellikle şu trendler beni benden alıyor!  Hani araba giderken inip dans etmeler falan. 3-5 Like almak için gelmeyin bu oyunlara.
Bebekler uyurken yüzlerine üst üste dizilen mısır gevrekleri (Bu ne saçma sapan bir akımdır). Lüks arabaların, lüks teknelerin önüne yatmalar sonra bir haltmış gibi bu fotoğraf ve videoları paylaşma saçmalığı.  Sonra diğer özentilerin vakit kaybetmeden aynısını yapması. 

Hele dünya nüfusunun yarısından fazlası makyör ve makyöz olmuş, ortalık makyajdan geçilmiyor, eline  pudrayı, rimeli, allığı alan geçiyor kamera karşısına. Ben bir profesyonel makyöz olsam inanın acayip sinir olurum bu duruma! yıllarımı vermişim, almadığım eğitim kalmamış, çalışıp çabalamışım sonra ne o  birileri gelsin sağdan soldan gördükleriyle yüzünü gözünü boyasın, makyaj ustasıyım diye videolar paylaşsın, para kazansın!! Ohh Ne güzel iş !

Bir de havada uçuşan kocişkolar, aşkitolar, canişkolar,bebişkolar .... Bu nedir arkadaş!!  40 yıllık ‘koca’ oldu kocişko. ‘Koca’nın dijital dönüşümü böyle olmamalıydı, bir ağırlığı bir karizması vardı! Kızlar yapmayın etmeyin!  

Ayrıca fenomenleri takip edip attığı her resim ya da videonun altına küfür ve beddualarını kusan fesat bir grup var. Hatta çoluk çocuğuna kadar sövüyor. Çünkü hep o geziyor,  o eğleniyor, o Zengin, o güzel, o yakışıklı sürekli o, o, o .. Yahu adam ya da kadın her neyse kendi reklamını yapıyor orada  sen kendini küfür ya da beddua ederek parçalasan ne olur?  Otur sen de bir şeyler yap fesatlıktan öleceğine. Ne bileyim doğa resmî falan çek paylaş. Anılarını yaz yap bir şeyler. Öyle oturduğun yerden bir halt olmuyor, tavuk değilsin. 

Neredeyse komple soyunup fotoğraflarını paylaşanları şöyle bir köşeye koyuyorum.  Yani bir iç çamaşır tanıtımı ya da plaj kıyafeti reklamı değil. Adam ya da kadın her neyse soyunmuş banyo da, salonda, balkonda büzmüş dudaklarını, çekmiş fotoğrafını atmış meydana. Bir de foto shop dan geçilmez, koca memeler, ince bel, karın bölgesine yapılan baklavalar, kola eklenen pazılar vs. Biz dijital dönüşümü biraz yanlış anladık, farklı tarafından bakıyoruz. Dönüşüme ayak uydurmak bu değil!

Ya ölmüş yakınıyla selfie yapıp paylaşanlar. Allah’ım bu ne manyaklıktır!!!  Amaç dikkat mi çekmeye çalışıyoruz? İlgi odağı olmaya mı? Sevilmeye mi ihtiyaç var? E gerçekten çüş diyorum!

Son olarak görgüsüzlük konusunda Everest dağını aşmış olanlar. Giydiği ayakkabıdan, çantadan, kıyafetten tutunda yediği yemeğe, pırlantasına, arabasına kadar ‘alın gözünüze sokuyorum’ diyenler. ‘Bak benim var senin var mı?’ Kimse bana bunun zenginlik olduğunu anlatmasın. Ben buna esaret diyorum. 

Şimdi bu anlattığım Sosyal medya türlerine bakıp Türkiye’nin bazı gerçeklerini anlamak çok da zor olmasa gerek;

Genel olarak telefon bağımlısı
Bir kısım özenti
Bir kısım sadece konuşan üretmeyen
Bir kısım emek hırsızı
Bir kısım paranın esiri 
Bir kısım dünya yansa umurunda değil

He yiğidin hakkını da verelim!  yukarıda bahsettiklerim benim gördüğüm ve tuhafıma giden profiller ancak sosyal medyayı gerek paylaşımlarıyla, gerek verdiği bilgilerle, gerek bize kazandırdıklarıyla sonuna kadar iyi kullananlarda var .. hepsine sonsuz teşekkürler.
Amaç zaten bu olmalı, bir şeyleri paylaşıyorsak karşı tarafa verdiğin mesajın mutlaka bir anlamı ve katma değeri olmalı. Hani’ bin düşün bir söyle’ derler ya şimdi ‘bin düşün bir paylaş’ dönemi ve o Paylaştığın şey karşı tarafın yüzünde bir tebessüm bile yaratıyorsa ne mutlu sana 😂

Hadi eyvallah! demeyeceğim bu sefer 🤫 deme diyorlar… hadi görüşürüz 👋👋





























28 Ağustos 2018 Salı

İnsafsızsın mantı! 🥟




Bayram bitti!!

N’aptınız dokuz gün ? Nasıl geçti? 

Gelsin baklavalar gitsin kadayıflar ve olmazsa olmaz şekerpare, börek, çörek, kavurmalar.
Aldığımız kilolar yanımıza hatıra kalsın, baktıkça anarız.  

Diyet zamanı! 

Kibrit kutusu kadar peynir ve bir dilim ince ekmek.. Kim doyacak onunla şimdi, eziyet, işkence!!  Vitrinden sana el sallayan pastalar, börekler, onca çeşit yemekler varken sen gel sunta gibi bisküvileri kıt kıt kemir.  Bu arada kilo aldırmıyor diye günde 14 paket bisküvi yeme! bir paketi 186 kalori, vallahi aldırır. 

Biz aslında milletçe seviyoruz diyet yapmayı ancak başlayana kadar, sonrası sevilmiyor, çekilmiyor, açlıktan mutsuz ve istenmeyen gelin tribi gibisin..
Biraz zaman geçince yiyen insanları resmen kıskanmaya başlıyorsun, bakıp bakıp  'ulan herif ne güzel yiyor' diyorsun ağzının suyu akarak. 'Acaba bugün diyeti bozsam mı? Yarın başlarım yine amaan ne olacak' diye kendi içinde verdiğin savaş, yaptığın vicdan muhasebeleri vs.   Ya kazanırsın ya kaybeder!  Kazanmak veya kaybetmek de duruma göre değişir,  eğer yediğim pasta, börek  beni gerçekten çok mutlu etti ise kazanan yine benim . Bilinçli olmak yani kendini kandırmamak en önemlisi. Bir de akşama dikkat dostlar akşam en önemli ve tehlikeli zaman dilimi. Tüm uzmanlar aynı şeyi söylüyor. 

He bir de diyet yaptığını sanarak kendi kendini kandıranlar var;

İlk iş, masada ki beyaz ekmeklerin esmer ekmeğe transformasyonu gerçekleşecek. .. 
Mesela Annem!  bir paket ekmek yiyor,  hem de tek öğünde, bir paket!!   'Napıyorsun ?' diyorum  ''esmer ekmek o kilo aldırmaz' diyor. Üstüne gitsem 'yediğimi mi sayıyorsun' ayakları.  Bildiğin Sünger Bob'a benzedi yiye yiye , ne o ama!  diyet yapıyor .   

Bazıları ise ' ben ekmek yemiyorum ' diyerek bir masayı  silip süpürenler, dolu tabak bulursan ne mutlu sana, he bir de yanında  diet cola olacak. 'Normal cola içemooor çunku şekarlıı''

Ayrı bir çeşit ise diyette olup kimseye görünmeden gizli gizli götürenler, dolaptan sessizce aşıranlar ve tam tersi  gözünün içine baka baka 'diyetteyim'  diyerek  koca koca lokmaları kibarca gömenler (Banu Alkan geldi aklıma bunu yazarken her nedense:)  bunlar ayrı bir hikaye konusu:) bir de bunlara kilo verdin mi diye sorun,  gram eksilmeseler de mutlaka 3 kilo vermişlerdir 

Son olarak,  diyete başlamak için de milletçe resmî bir gün belirlemişiz; Pazartesi!!  Yani şu pazartesi olmasa kimsenin diyet falan yapacağı yok.  Allah razı olsun bulandan. 
Diyeti bırakmanın resmi bir günü yok,  kilo verince falan da bitmiyor ! kimse birbirini kandırmasın!  bol yoğurtlu, acı soslu, sarımsaklı mantıyı gördüğün an bitti o iş. 


Ne demişler;
Feminizm kocayı bulunca
Komünizm parayı bulunca
Ateizm uçak türbülansa girince
Diyet mantıyı görünce biter:) son madde benden olsun.  


Hadi eyvallah!!










17 Ağustos 2018 Cuma

Bayram havası !


Zamanında çok söyledim; bak ortam değişiyor, dijitalleşiyor, insanlar artık eskisi gibi değil, sık sık görüşmüyor, sık sık görüşmeyi bırak neredeyse hiç görüşmeden aylar geçirenler var,  herkes işine gücüne dalmış kendi havasında,  varsa yoksa  sosyal medya, fotoğraf at, şuradayım de, buradayım de, üçgen vücutlar, bikinili pozlar, falan filanlar, merhaba demeyi bile  neredeyse kestiler’ dedim.

Beni dinlemedi ya da inanmadı !

 ‘Benim adım Bayram ! sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun’ dedi kızarak. ‘Benim bir adım şanım var ! Adıma yazılmış şarkılar var, benden önce namım yürür, geleceğimi duyanlar heyecanlanır, bir gün önceden yemekler pişer, tatlılar yapılır,  tüm aileler bir araya gelip beni karşılar,  en güzel kıyafetler giyilir, çocuklara harçlıklar verilir beni mutlu karşılasınlar diye, ben gelince havası değişir ortamın, Bayram havası derler buna’  diye devam etti.

Eh be Bayram ! Ben bilmiyor muyum sanki bunları, her söylediğini noktasına virgülüne kadar biliyorum hemde!
Aslında sen de benim söylediklerimi çok iyi biliyorsun ancak kendine yediremiyorsun, görmezden geliyorsun.
Artık tüm ailenin bir arada seni karşılamadığını, o heyecanın artık sadece tatil heyecanından ibaret olduğunu, dijital ortamlarda sohbetlerin yapıldığını, çocukların seni bizim kadar tanımadığını!  Bayram havasının tatillerden çekilip atılan poz poz sosyal medya fotoğraflarına dönüşmesini.
Sadece hepsini  içine atıyorsun, belli etmiyorsun. 

Ama yine de sultansın be Bayram! Bunları bile bile hiç kendinden ödün vermeden, her zaman ki zarafetinle  ve bitmeyen umudunla gelip bir hatırımızı sormadan gitmiyorsun.  Helal olsun !  Biz sana ayıp ettik ! 

Ancak adına yazılmış o güzel şarkıları herkes biliyor hiç merak etme, hiç üzülme! At havanı yine sen!

Bugün Bayram erken kalkın çocuklar 
Giyelim en güzel giysileri 
Elimizde taze kır çiçekleri 
Üzmeyelim bugün annemizi
Bugün bayram çabuk olun çocuklar, 
annemiz bugün bizi bekler,
bayramlarda hüzünlenir melekler,
gönül alır bu güzel çiçekler..


Herkese selamını iletiyorum! 

Hadi eyvallah!













10 Ağustos 2018 Cuma

Zillinin oyunu!




Selam millet!

Bugün biraz blog sayfaları hakkında örnekler bakayım dedim,  genellikle  ‘bloğunuzdan para kazanmak istiyorsanız şunu yapın, bunu yapın’  gibi ifadeler var hep.   Ben de benim siteyi nasıl süslerim, nasıl tekrar dizayn ederim  derdindeyken gözlerimden bir anda dolarlar fışkırdı, e malum kur 6 TL yi vurdu geçti!  
Ancak buradan para kazanmak gibi bir niyetim yok arkadaşlar! Amacım sağa sola karaladığım yazılarımı bloğa taşıyıp herkesle paylaşmak sadece, bir faydam dokunursa ne mutlu bana. Yalnız kur 10'a dayanırsa birbirimizi tanımıyoruz :)

Bu arada niyeti olanlar varsa araştırsın sayfaları. Adamlar anlatmış.

Madem konu bundan açıldı hadi bugün 'Para' konuşalım.

Hiç kolay kazanılmıyor,  net! Temizlikçisinden tut doktoruna, mühendisine, bankacısına, oto tamircisine, marangozuna, berberine, öğretmenine, taksicisine kadar.  

Şimdi hepsine sor bakalım ‘nasıl gidiyor işler’  diye ;

*      Akşama kadar bir sürü  insanla uğraşıyorum, her cinsi var; temizi, pisi, hastalıklısı, manyağı, bir de üstüne yakınlarından şiddet görüyorum!! Yıllarca bunun için mi okudum!
*      Saatlerce yolcu sırası bekle vatandaşın biri gelsin taksine binsin 1 dakika sonra insin böyle şansın içine s.....
*      Elalemin pisliğini temizliyorum, akşama kadar ayaktayım. Fıtıklarım azdı üç kuruş para için.  
*      iş yapıyorum adam beğenmiyor, paramı ödemiyor, parça fiyatları aldı başını gitti, malzeme alamıyorum.
*      okudum mühendis oldum,  şantiyelerde zor şartlarda çalışıyorum, ailemden uzak, sevdiklerimden uzak,  a..

Dışarıdan bakınca en çok ben yoruluyorum diyorsun ancak boş laf,  gerçek öyle değil, herkesin arabesk bir hikayesi var. Amaç ne ? Para kazanmak ve kazandığını harcamak.

E şimdi  bu şartlarda soruyorum,   Parayı biz mi harcıyoruz ? Yoksa Para mı bizi harcıyor ?

Bu kadar emek ve uğraş vererek kazandığın paranın hepsini çeyrek ya da dolara yatırarak giden hayata arkadan el sallıyorsan,  Para seni çoktaaaan harcamış, hem de bozup bozup harcamış.
Tamam biriktir ama b..kunu çıkartma!  Hayatın sarı ve yeşilden farklı renklerini de gör. Tüm renkler bizler için yaratıldı pinti kardeşim. Patlat zulayı. Paranın esiri değil, sahibi ol..
Yardım et, bağış yap ve fazlasıyla sana döneceğinden emin ol. Bayram geldiğinde sinsice kapı deliğinden bakıp evde yokuz numarası yapma,  aç o kapıyı çocuklara harçlık ver.

Yine bu kadar emek ve uğraş vererek kazandığın paranın hepsini saçma sapan şeylerle bir anda da yiyip bitiriyorsan,  esaretin bedelini de ay başına kadar çekersin savruk kardeşim. ‘Sabahlar olmasın’ı bak bakalım şimdide söyleyebilecek misin?  Tırım tırım yersin o tırnaklarını şimdi.  Paranın her dediğini yapma, harcıyor seni, aklını başına topla! Saf! Ayağını yorganına göre uzat, sonra bir tarafın açıkta kalır, görürsün kabusları.

Ey ahali!  bütçen ne olursa olsun,  bu iki ‘uç’ örnek arasındaki optimum noktayı yakalayabilirsen kralsın, kraliçesin,  kendini yedirmezsin para denen zilliye.   

Yeri gelmişken itiraf edeyim; Ben ne zaman kenara iki kuruş koysam o para beni yiyor orada.  Sinsi sinsi ‘gel beni al, gel beni al’ diyor. Ekonomi dersi falan da gördüm yani tasarruf olayları, makro, mikro ekonomiler falan ancak o ses kulağımdan gitmedi ‘gel beni allll,  gel beni alll’.  Aldım ! ben hayatımda hiç para biriktiremedim. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına.

Şimdi sorduğum sorunun cevabını kendini düşünerek sen cevapla…  

Son olarak  ‘zaten zor geçiniyoruz nasıl ikisinin ortasını yakalayacağız, demesi kolay’  diyen,  kolları dirseklerine kadar altın kaplı ablalarımı hariç tutarak; ev geçindiren, çocuk okutan, kira ödeyen, faturaları boylarını aşmış emekçi kardeşlerim, sizin de  iş tutan elleriniz dert görmesin. Siz optimal noktayı zaten aşmış alt üst etmişsiniz. Kazandığınız bu parayla, bu kadar sorumluluğu yerine getirebilen, çocuklarını okutan, evlendiren, büyüten, yetiştiren sizleri ekonomi kitaplarına örnek olarak koyup dünya da işlemek lazım.  Bıraksınlar şu teorik bilgileri  gerçek ‘ekonomi yönetimi’  burada. Helal olsun !!


Bu arada Ordu ve tüm Karadeniz’e de geçmişler ve selam olsun..

Hadi eyvallah!
















3 Ağustos 2018 Cuma

Senden daha güzel.....



Londra’dan herkese selamlar !
Dün itibariyle adımımızı attık buraya.. Beş günlük kısa bir ziyaret.   ‘İngilizce öğrenmek isteyenler’  başlıklı yazımı okuyanlar daha önce buraya neden ve nasıl geldiğimi  iyi bilir.
Bu sefer sorun olmadı millet!  gayet emin adımlarla çıktım hava alanından…

Gelişimizdeki amaç hem biraz turlamak hem de iki aydır dil kursu gören kuzenimi ziyaret etmekti, bu nedenle halamla birlikte geldik

Kalacağımız yere vardık ve bavulları bırakıp vurduk kendimizi yollara.

Londra güzel şehir arkadaşlar ancak burada yemek olayı biz Türkler için biraz sorun hatta sadece burada da değil tüm gavur memleketlerinde aynı.  Her yerde oturup yiyemiyorsun malum domuz eti tüketiyorlar. Ancak açta kalmıyorsun tavuk, balık ve farklı alternatiflerinde var.  
Buraya ilk gelişimizde uzun kalacağımız için ne bulduysam stoklamıştım bavula.  Kuru fasulyeden tut sucuğuna kadar.. Gerçi burada da kuru fasulye yapıyorlar ancak İngilizler onu kahvaltı menüsünde yiyor, çok şaşırmıştım.  Ayrıca zeytin, çok çeşit peynir ve reçelleri de var ama gözünü seveyim bizim pişilerin, peynirlerin, yağların, balların, kaymakların ve mis gibi çayın. Türk mutfağı harbiden aşmış olayı!  Geçenlerde bir yazı okudum ‘Tük mutfağı sağlıksız’ falan demiş biri ancak  eğer yemesini ve sağlıklı beslenmesini bilmiyorsan dünyanın neresine gidersen git sağlık sorunları peşini zaten bırakmaz.  Buna sebep mutfak değil, irade! Avrupa mutfağı daha sağlıklıymış! o zaman sormazlar mı adama ; hamurdan yapılan pizzalar, makarnalar, hamburgerler, çörekler, üç öğün yenilen patates kızartmaları ve yanında su gibi içilen biralar… Bunlar mı sağlıklı ?

Neyse, kaldığım yerden devam edeyim;  İngilizlerin meşhur Fish and Chips diye bir yiyecekleri var,  kızarmış levrek ve yanında özel soslu kızarmış patates ile servis ediliyor.  Eğer bir gün rastlarsanız deneyin mutlaka.  Bu arada Türkiye’de de yapılıyor haberiniz olsun ;) Ancak baştan söyleyeyim bizim   Adana, Urfa, beyti ve çökertme kebabının yanından geçemez!,  bana göre biri süper lig diğeri amatör lig gibi.  

Bu kadar yemek muhabbeti yeter, diğer konulara da kısaca bakalım.  

İngilizler gayet kibar ve yardımsever insanlar öyle söylendiği gibi soğuk nevale falan değiller.  Acayip saygılılar birbirlerine ve gerçekten bu yönlerini seviyorum.  Elin gavuru bile o kadar kibar yaklaşıyor ki sana Kırım kırım kırıldık. Bünye alışık değil tabi! 

Londra’da hemen her caddede tiyatro salonu ve opera  binasına rastlamanız çok normal sanata düşkün ve saygılılar.  

Burada park bahçe alanları çok güzel ve çok geniş. Hyde Park, Green Park, St. James Park, Richmond Park  ve Regent park benim gezdiklerim. Alabildiğine yeşil zemin ve ağaçlarla dolu. İnsanlar sere serpe yatmış yerlere. Kitap okuyanlar, sohbet edenler, top oynayanlar ne ararsan var. Kafa dinlemek için gerçekten mükemmel.  Gözüm çok aradı mangal dumanını, atletli amcaları, yerlere atılmış çöpleri ve çalıların arasına işeyenleri ancak bir tane bile olmaz mı ? Vallahi yoktu .. 
Parktaki sincapları beslemek de ayrı bir zevk. Benim küçük oğlanı besler gibi eline tutuşturuyorsun bisküviyi kıt kıt yiyor. Gayet mutlu mesut takılıyor hayvanlar.. Darısı bizimkilere .

Ulaşım kolay, metro ağı çok geniş.

Bir de London Eye denilen kocaman bir dönme dolapları var,  her kabini 20-25 kişi falan alıyor toplamda 32 kabinden oluşuyor dolap. Çamurlu derenin üstüne yapmış adamlar aleti, metrelerce kuyruk var manzara izlemek için. Biz de binmiştik üç sene önce falan . Ancak benim İstanbul’umun boğazına çok daha güzel yakışır o dolap.
Olurda bir gün yolunuz buraya düşerse Big Ben, Londra köprüsü, Madame Tussauds, Greenwich, Oxford Circus, British Museum, Buckingham Sarayı gibi yerleri de mutlaka görün! Görmeden geldik demeyin, ayıplarlar!

Ve son olarak her nerede olursam olayım hiç fark etmez yurduma sesleniyorum;

Kimseyi görmedim ben 
senden daha güzel, 
kimseyi tanımadım ben 
senden daha özel. 

Hadi eyvallah !